Gezgin
Gez gör paylaş!
25 Haziran 2015 Perşembe
Yeni Yazılar
GezginAnne.Com isimli blogumda, 2012'den günümüze güncel gezi yazılarımı bulabilirsiniz.
25 Haziran 2012 Pazartesi
Empire State Binası, New York City
Ne Zaman Gittik? Haziran 2012
Neler Okuduk? 1799 yılında 2600 Amerikan Doları karşılığında alınmış ilk sahibi tarafından binanın arsası. Üzerine otel inşa edilmiş ta ki 1930'da General Motors'un da sahibi satın alıp Empire State Building'i yapmaya karar verene dek. İnşaasında 3000 kişi çalışmış ve Mart ayında temeli atılan yapı Kasım ayında tamamlanmış 1930 yılında. 1961 yılında Lawrance A. Wien 65 milyon dolar karşılığında binayı satın almış. 2002 yılındaysa toprak sahibi Peter L. Malkin binanın tümünü satın alarak hem yönetimini hem de sahipliğini yapmaya başlamış. 381 metre yüksekliğindeki 102 katlı binanın kulesi önemli günlerde özel ışıklandırmalarla aydınlatılıyormuş. Bu aralar Londra'daki 2012 Olimpiyatları nedeniyle ülkelerin bayrakları rengine bürünüyormuş. 11 Ağustos gecesi de Türkiye bayrağı renklerinde ışıklandırılacakmış Kuzey tarafı.
Neler Gördük? Dünyanın en popüler gözlem binasının 110 milyon ziyaretçisi arasında biz de varız artık. Gece gidip görmeyi seçtik gündüz yerine. Bir uçtan diğer uca ışıl ışıldı her yer. 360 derece döndük kule etrafında; bir yönü esti rüzgardan duramadık, diğer yönünde sıcakladık. Birçok filme konu olan (King Kong, Sleepless in the Seattle gibi) binaya girip çıkmamız en azından bir saatimizi aldı. Gündüz ziyaretler daha uzun sürebiliyormuş. Asansörler süper hızlı doğal olarak. Bebeklisinden yaşlısına birçok insan gördük 102. katta. Ayrıntılı gezimiz bu linkte.
Neler Yedik? Binada lobide yeme/içme yeri var. Çantalarınız güvenlik nedeniyle didik didik aranıyor girişte. Girişin yan tarafında restoran ve bar mevcut. Yukarıda yeme/içme imkanı yok.
Gideceklere Öneriler: Sabah 8'den sabah 2'ye dek gezilebiliyor yılın 365 günü. En az yoğunluğun olduğu zaman sabahlarıymış. Yanınızda ceket bulunsun. Hava ne kadar sıcak olursa olsun yukarıda rüzgar sizi bezdirebilir. Fotoğraf makinesi ve varsa tripodununuzu alın. Gece giderseniz Times Square ışıklarının dansını izleyin. Geziniz için en az bir saati ayırın. Farklı bilet kategorileri var, gitmeden önce araştırın.
30 Nisan 2012 Pazartesi
Twin Peaks, San Francisco
Ne Zaman Gittik? Nisan 2012
Neler Okuduk? San Francisco merkezindeki 280 metre yüksekliğinde iki tepeden oluşur. Avrupalılar'ın kıtayı keşfinden önce Ohlone yerel halkı av takibi yapmak için kullanmış bu tepeleri. 18. yüzyılda gelen İspanyollar bu tepeleri 'Breasts of the Indian Maiden' diye adlandırmışlar ta ki 19. yüzyılda Amerikalılar Twin Peaks (İkiz Zirve) olarak yeniden isimlendirene dek. Batı kesimi sis ve güçlü Pasifik rüzgarlarını alırken doğu tarafı daha ılık ve güneşli olurmuş.
Neler Gördük? Gün doğumunun en güzel izlendiği yer San Francisco'da. Şehri kuşbakışı görüp neresi nere diye anlamak için gidilmesi mecbur iki nokta. Heryer ve sis olmadığı zamanlar Alcatraz ve Golden Gate Köprüsü de görülebiliyor. Şehirden 20 dakika araba mesafesinde. Şehrin sokaklarında sıcaktan bunalırken, bu tepelerde güçlü bir klima esiyordu sanki üzerimize.
Neler Yedik? Eskiden ilaç yaparlarmış bu tepelerden toplanan otlarla. Şimdilerde çeşitli çalı meyveleri yetişiyor ikliminden ötürü. Birkaç piknik yapan vardı manzaraya karşı. Dondurmacılar, sosisçiler, sandviç tarzı yiyecek satan büfeler var tepede aç ve hazırlıksız giderseniz.
Gideceklere Öneriler: Aracınız varsa mutla bu panoramik manzarayı görmek için gidin. Park yeri sorunu olabilir; ama beklemeye değer bu paha biçilmez manzara için. Hem de ücretsiz! Yürüyerek tırmanabileceğiniz gibi bisiklet de kiralayabilirsiniz tabii sağlığınız yerinde ve idmanlıysanız. Yaz ortasında bunaltıcı bir hava da olsa üzerinize bir ceket hatta bere veya şapka alın rüzgardan ötürü. Sis olmayan bir günü veya saati tercih edin ki görüntünüz açık olsun.
15 Mart 2012 Perşembe
Zürih Hayvanat Bahçesi, İsviçre
Neler Okuduk? 1929'da kurulan hayvanat bahçesinde 300 türden fazla 2200 hayvan bulunmaktaymış. Zurichbergstrasse'de bulunuyor ve 6 numaralı tramvayın son durağında. Masoala Rainforest denilen bölüm Madagaskar iklimi, bitki örtüsü ve hayvan çeşitleri baz alınarak hazırlanmış ve toplanan bağışlar Madagaskar yağmur ormanlarının korunması için kullanılıyormuş. 365 gün ziyaretçilere açık.
Neler Gördük? 8 aylık bebeğe özellikle değişik hayvan türlerini göstermeye çalıştım. Açık havada gezinirken maymunların çığlıkları ve oyunlarını, fillerin hortumlarıyla kendilerini tozlamalarını, erkek aslanın uyuyan dişi aslanlar çevresinde ağır ağır gezinmesini, penguenlerin heykel gibi dakikalarca kıpırdamadan durmalarını, develerin gürültülü tartışmalarını, leyleklerin yuvadan yuvaya atışmalarını, keçilerin nasıl beslendiğini, domuzların çamura bulanmalarını, çocukların oyun parklarında koşturmalarını gördük. Masoala Rainforest'ta ise, Madagaskar'a ait türde dev ağaçlar, bitkiler, şelale, dev kaplumbağalar, yanımızdan yürüyen lemur, tropikal kuşlar gördük.
Neler Yedik? Neredeyse her adım başı bir büfe, piknik yeri veya restoran var. Çoğu ziyaretçiler çocuklarıyla piknik yapıyordu. Ben Penguenleri izlerken nutella ve muzlu krep yemeyi tercih ettim bebeğim uyuyorken. Bebek için de önceden hazırladığım yiyeceklerini bir piknik yerinde yedirdim. Zürih'te ise etin her çeşidi güzel, isteyene at eti bile var Eisenhoff'da masanızdaki tuğla üzerinde pişen. Zeughauskeller ise şiş, patates tabağı ve dekoru için denenmeli.
Gideceklere Öneriler: Havanın güneşli olduğu bir günü seçin. Şehir merkezinden 6 numaralı tramvay sizi oraya götürür. Araç park yerleri mevcur. Öğleden sonra çok sayıda çocuk ziyaretçi oluyor, öğleye dek sakin. Masoala yağmur ormanı bölümünü gezerken sıcaklayabilirsiniz, katlı giyinmenizde fayda var. Her adım başı tuvalet, bebek bezi değiştirme yeri mevcut. Giriş parasına Masoala'yı da gezebiliyorsunuz. Gün gün ve saat saat programı burada; http://www.zoo.ch/xml_1/internet/en/application/d401/d2085/f2086.cfm
12 Kasım 2011 Cumartesi
Pike Place Market, Seattle
Ne Zaman Gittik? Kasım 2011
Neler Okuduk? Seattle şehrinin tarihine de tanıklık ettiği için “Seattle’ın ruhu” olarak da adlandırılan Pike Place pazarının başlangıcı da ilginç. 1906-1907 yılları arasında artan soğan fiyatlarına ve çiftçi ile halk arasına girerek bu durumdan haksız kar elde eden tüccarlar yüzünden mağdur olan halkın imdadına, şehir konsey üyesi Thomas Revelle yetişmiş. Revelle, deniz kıyısında bir halk pazarı kurulmasını ve çiftçilerin direk halka satış yapabilmesini sağlamış. Kurulduğu gün olan 17 Ağustos 1907’de 8 tezgahla başlayan pazar on bin müşteriye satış yapmış. Üreticinin ara adamlar olmadan doğrudan müşterilerine satış yapabilme prensibi bugüne kadar korunmuş ve pazarın tezgahlarında üreticiden başkalarına yer verilmemiş. Yüzyıl sonra bugün, pazar Amerikanın özgün pazarlarından birisi olarak ün yapmış ve her yıl 190 zanaatkar, 100’ü aşkın çiftçi ve 240 sokak müzisyenine ev sahipliği yapan pazar, dünyaca ünlü Starbucks kahve dükkanı zincirinin tarihteki ilk dükkanını barındırması ile de ünlü.
Neler Gördük? Seattle şehir merkezindeki modern alışveriş merkezleri ve sayısız kahve dükkanlarını geride bırakıp Pike ya da Pine Street’den yürüyerek denize yaklaşmaya başladığınızda, sokak müzisyenlerinden gelen ezgiler ve pazardan gelen satıcı bağırışları Pike Place’e varır varmaz gözlerinizi kamaştıran tezgahlar ve balıkçı, çiçekçi ve baharatçılardan gelen kokulara karışıyor. Sokak seviyesinde Pike Place boyunca uzanan kapalı pazarın en popüler tezgahlarından biri olan balıkçı tezgahlarında balıkçıların balıkları oradan oraya atışını izledik. Bütün tezgahları gezdikten sonra birden karşımıza çıkan merdivenlerden aşağıya indiğimizde İstanbul’daki Atlas pasajını andıran hediyelik eşya ve tekstil mağazalarından ve ucu bucağı görünmeyen dehlizlerden oluşmuş büyük bir yer altı çarşısının daha olduğunu anladık. Sokağa tekrar çıktığımızda bizi Starbucks’un dünyadaki ilk dükkanı karşıladı. Önünde kuyruklar oluşmuş bu dükkanın içinde hala birçok orjinal unsurun korunduğunu gördük. Sokak müzisyenleri eşliğinde aynı sırada bulunan peynirci, şarapçı ve daha bir çok küçük üreticinin dükkanına daldık.
Neler Yedik? Pike Place Market’de biz oturup yemek yemedik, ama eğer isterseniz, sokak seviyesinin bir alt katındaki büfeler oldukça kalabalık görünüyordu. Pazarda gezerken Chukar Cherries tezgahını önünde en uzun vakit geçirdiğimiz yeri oldu. Burada Seattle’a özgü çikolata kaplı kuru kiraz şekerlemelerinin herbirinin tadına bakabilirsiniz. Sade ya da sütlü çikolatalı ya da bademli olanları favorilerimizdi. Hemen Pike Place üzerinde pazarın tam karşısında yer alan ve dünyadaki ilk Starbucks dükkanı olan kahve dükkanında uzun ama çok talebe alışkın dükkan çalışanları sayesinde çabuk ilerleyen bir kuyruktan sonra birer kahve içtik. Hemen söyleyelim, kahvenin tadı Starbucks’un diğer herhangi bir dükkanından daha farklı değildi. :)
Gideceklere Öneriler: Seattle’da her an yağmur beklendiğini unutmayın ve hazırlıklı olun. Çantanıza atacağınız bir yağmurluk ya da şemsiye sizi Pike Place sokağındaki dükkanlar arasında ya da pazarın açıklık olan yerlerinde yağmurdan koruyacaktır. Balıkçılar önünde biraz oyalanın, eğer görmeye değer balık atıp tutma gösterilerini yakalayamazsanız dönün dolaşın ve tekrar gelin. Chukar Cherries tezgahındaki değişik çeşit çikolatalardan deneyin. Ve olmazsa olmaz, mutlaka pazarın karşısındaki Starbucks’a uğrayın.
Neler Okuduk? Seattle şehrinin tarihine de tanıklık ettiği için “Seattle’ın ruhu” olarak da adlandırılan Pike Place pazarının başlangıcı da ilginç. 1906-1907 yılları arasında artan soğan fiyatlarına ve çiftçi ile halk arasına girerek bu durumdan haksız kar elde eden tüccarlar yüzünden mağdur olan halkın imdadına, şehir konsey üyesi Thomas Revelle yetişmiş. Revelle, deniz kıyısında bir halk pazarı kurulmasını ve çiftçilerin direk halka satış yapabilmesini sağlamış. Kurulduğu gün olan 17 Ağustos 1907’de 8 tezgahla başlayan pazar on bin müşteriye satış yapmış. Üreticinin ara adamlar olmadan doğrudan müşterilerine satış yapabilme prensibi bugüne kadar korunmuş ve pazarın tezgahlarında üreticiden başkalarına yer verilmemiş. Yüzyıl sonra bugün, pazar Amerikanın özgün pazarlarından birisi olarak ün yapmış ve her yıl 190 zanaatkar, 100’ü aşkın çiftçi ve 240 sokak müzisyenine ev sahipliği yapan pazar, dünyaca ünlü Starbucks kahve dükkanı zincirinin tarihteki ilk dükkanını barındırması ile de ünlü.
Neler Gördük? Seattle şehir merkezindeki modern alışveriş merkezleri ve sayısız kahve dükkanlarını geride bırakıp Pike ya da Pine Street’den yürüyerek denize yaklaşmaya başladığınızda, sokak müzisyenlerinden gelen ezgiler ve pazardan gelen satıcı bağırışları Pike Place’e varır varmaz gözlerinizi kamaştıran tezgahlar ve balıkçı, çiçekçi ve baharatçılardan gelen kokulara karışıyor. Sokak seviyesinde Pike Place boyunca uzanan kapalı pazarın en popüler tezgahlarından biri olan balıkçı tezgahlarında balıkçıların balıkları oradan oraya atışını izledik. Bütün tezgahları gezdikten sonra birden karşımıza çıkan merdivenlerden aşağıya indiğimizde İstanbul’daki Atlas pasajını andıran hediyelik eşya ve tekstil mağazalarından ve ucu bucağı görünmeyen dehlizlerden oluşmuş büyük bir yer altı çarşısının daha olduğunu anladık. Sokağa tekrar çıktığımızda bizi Starbucks’un dünyadaki ilk dükkanı karşıladı. Önünde kuyruklar oluşmuş bu dükkanın içinde hala birçok orjinal unsurun korunduğunu gördük. Sokak müzisyenleri eşliğinde aynı sırada bulunan peynirci, şarapçı ve daha bir çok küçük üreticinin dükkanına daldık.
Neler Yedik? Pike Place Market’de biz oturup yemek yemedik, ama eğer isterseniz, sokak seviyesinin bir alt katındaki büfeler oldukça kalabalık görünüyordu. Pazarda gezerken Chukar Cherries tezgahını önünde en uzun vakit geçirdiğimiz yeri oldu. Burada Seattle’a özgü çikolata kaplı kuru kiraz şekerlemelerinin herbirinin tadına bakabilirsiniz. Sade ya da sütlü çikolatalı ya da bademli olanları favorilerimizdi. Hemen Pike Place üzerinde pazarın tam karşısında yer alan ve dünyadaki ilk Starbucks dükkanı olan kahve dükkanında uzun ama çok talebe alışkın dükkan çalışanları sayesinde çabuk ilerleyen bir kuyruktan sonra birer kahve içtik. Hemen söyleyelim, kahvenin tadı Starbucks’un diğer herhangi bir dükkanından daha farklı değildi. :)
Gideceklere Öneriler: Seattle’da her an yağmur beklendiğini unutmayın ve hazırlıklı olun. Çantanıza atacağınız bir yağmurluk ya da şemsiye sizi Pike Place sokağındaki dükkanlar arasında ya da pazarın açıklık olan yerlerinde yağmurdan koruyacaktır. Balıkçılar önünde biraz oyalanın, eğer görmeye değer balık atıp tutma gösterilerini yakalayamazsanız dönün dolaşın ve tekrar gelin. Chukar Cherries tezgahındaki değişik çeşit çikolatalardan deneyin. Ve olmazsa olmaz, mutlaka pazarın karşısındaki Starbucks’a uğrayın.
19 Ekim 2011 Çarşamba
Ne Zamandır Gezemedik...
Bu yaz bir bebeğimiz oldu. Dolayısıyla uzun ve uzak yolculuklara ara verdik biraz... Gezilere ara vermesek de yazmaya ara verdik... Şimdilerde bebekli gezilerimizi buradan takip edebilirsiniz...
21 Aralık 2010 Salı
7 Kasım 2010 Pazar
Haydarabad, Hindistan
Ne Zaman Gittik? Kasım 2010
Neler Okuduk? Muhammad Qulı Qutb Shah tarafından 1591'de Musi nehri kıyısına kurulan inciler şehri Haydarabad 2010 yılından itibaren en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip şehirlerin başında gelmekteymiş. Bunun başlıca nedeni ise Hussain Sagar Gölü'yle ayrılmalarına rağmen yakınlardaki Secunderabad şehriyle zamanla birleşmelerinden dolayı. Old city denilen tarihi şehir nehrin güney kısmında yer almaktaymış. Tropikal iklimi nedeniyle muson yağmurlarının görüldüğü şehre şimdilerde Cyberabad da deniliyormuş, çünkü Hindistan'ın IT yani bilgi teknolojileri merkezi olarak geçiyor.
Neler Gördük? Kalabalık. At arabaları, motorlu taşıtlar ve yayaların aynı yolu kullanması çok garibimize gitti ilk anda. Secunderabad'ta ordunun merkezi bulunduğundan daha modern bir yapıda eski şehre göre. Charminar ve Mecca Masjid görülmesi gerekli yerlerin başında. Kuzey ve güney Hindistan'ın birleşim yeri olan şehir kültürel farklılıkları da yansıtıyor. Özellikle Gachibowli denilen büyük şirketlerin merkezlerinin toplandığı yerde. Gelmişken Hint tapınağı da görmek isterseniz Birla Mandir ve Balaji en iyi örneklerden. Telugu ve Urdu dilleri bilmenize gerek yok eğer İngilizce biliyorsanız. Genelde tabelalar İngilizce.
Neler Yedik? Köri, köri ve köri. Büryani şehri de olarak bilinen Haydarabad'ta baharat kokuları çok hoşunuza gidebilir yeni tatlara açıksanız. Modern restoranlar için otelleri ve Secunderabad'ı tercih etmeniz gerek. Falooda en yaygın içecekleri.
Gideceklere Öneriler: Ne kadar modernleşmiş bir şehir olsa da eski şehirde görülen islami yoğunluktan ötürü giyiminize dikkat edin. İklimden ötürü Kasım-Şubat arası turistik gezi için en uygun zamanlar. Havaalanı şehre 22km uzaklıkta; fakat klimalı otobüsler sizi şehrin farklı bölgelerine götürebilir. Taksiler de pahalı değil. Şehri gezmek için yürümeyi ve taksileri seçmeniz önerilir. Araba kullanmak pek akıllıca olmayabilir. Hindu ve Müslüman kavgaları arada bir Charminar yakınlarında hala devam ettiğinden geceleri buradan uzak kalmak en iyisi.
Neler Okuduk? Muhammad Qulı Qutb Shah tarafından 1591'de Musi nehri kıyısına kurulan inciler şehri Haydarabad 2010 yılından itibaren en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip şehirlerin başında gelmekteymiş. Bunun başlıca nedeni ise Hussain Sagar Gölü'yle ayrılmalarına rağmen yakınlardaki Secunderabad şehriyle zamanla birleşmelerinden dolayı. Old city denilen tarihi şehir nehrin güney kısmında yer almaktaymış. Tropikal iklimi nedeniyle muson yağmurlarının görüldüğü şehre şimdilerde Cyberabad da deniliyormuş, çünkü Hindistan'ın IT yani bilgi teknolojileri merkezi olarak geçiyor.
Neler Gördük? Kalabalık. At arabaları, motorlu taşıtlar ve yayaların aynı yolu kullanması çok garibimize gitti ilk anda. Secunderabad'ta ordunun merkezi bulunduğundan daha modern bir yapıda eski şehre göre. Charminar ve Mecca Masjid görülmesi gerekli yerlerin başında. Kuzey ve güney Hindistan'ın birleşim yeri olan şehir kültürel farklılıkları da yansıtıyor. Özellikle Gachibowli denilen büyük şirketlerin merkezlerinin toplandığı yerde. Gelmişken Hint tapınağı da görmek isterseniz Birla Mandir ve Balaji en iyi örneklerden. Telugu ve Urdu dilleri bilmenize gerek yok eğer İngilizce biliyorsanız. Genelde tabelalar İngilizce.
Neler Yedik? Köri, köri ve köri. Büryani şehri de olarak bilinen Haydarabad'ta baharat kokuları çok hoşunuza gidebilir yeni tatlara açıksanız. Modern restoranlar için otelleri ve Secunderabad'ı tercih etmeniz gerek. Falooda en yaygın içecekleri.
Gideceklere Öneriler: Ne kadar modernleşmiş bir şehir olsa da eski şehirde görülen islami yoğunluktan ötürü giyiminize dikkat edin. İklimden ötürü Kasım-Şubat arası turistik gezi için en uygun zamanlar. Havaalanı şehre 22km uzaklıkta; fakat klimalı otobüsler sizi şehrin farklı bölgelerine götürebilir. Taksiler de pahalı değil. Şehri gezmek için yürümeyi ve taksileri seçmeniz önerilir. Araba kullanmak pek akıllıca olmayabilir. Hindu ve Müslüman kavgaları arada bir Charminar yakınlarında hala devam ettiğinden geceleri buradan uzak kalmak en iyisi.
23 Eylül 2010 Perşembe
Alaçatı, İzmir
Ne Zaman Gittik? En son Eylül 2010
Neler Okuduk? Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki kayıpları sonucu başlayan Balkan göçlerine dek Rum ağırlıklı nüfusu olan Çeşme’nin Alaçatı beldesi Rumların karşı adaya göçmeleri ve gelen müslüman Türkler’in Rumlar’ın boşattığı taş evlere yerleşmesiyle bugünkü halini aldı. İkinci dünya savaşına dek önemli bir ticaret limanı olan Alaçatı limanı, savaş sonrası kendi haline terkedildi. Şimdilerde ise sabit esen rüzgarı ile sörfçülerin buluşma noktası. 150 yıldır mimarisi, üzüm bağları ve değirmenleriyle bilinen Alaçatı son zamanlarda rüzgar sörfü ve tadı damağınızda kalacak kumrusu ile tanınmakta.
Neler Gördük? Alaçatı’ya son on senedir gitmeyenlerdenseniz gözlerinize inanamayacaksınız. Biraz Nevizade sokağı, biraz Yunan adalarının havası, İzmir’in sıcak halkı ve üzerine de bakımları yapılmış eski taş evleri dizdiniz mi, işte size her anından zevk alınacak bir yer. Sanırım yazmakla anlatılmayacak, görmeniz gerek. Bodrum, Kuşadası, Marmaris gibi önemli tatil merkezlerini turistlere kaptırdıktan sonra Alaçatı Avrupai görünümlü bir yerli malı. Eski yıkık dökük evleri yıkmadan, bakım ve onarımla ne kadar güzel bir yer yaratılabileceğinin kanıtı.
Neler Yedik? Alaçatı denince akla ilk gelen kumru olsa gerek. Hüseyin’den Şevki’ye ve daha birçok isme göre Kumru’cular dizilmiş Alaçatı ve Ilıca sokaklarına. Hergün yedim doyamadım tadına. Kafelerde taze limonatalar çeşit çeşit; isteyene lavantalı, isteyene güllü. Sakız Adası’nın yakında olmasından heralde sakızlı Türk kahvesi ve sakız likörü değişik tatlar denemek isteyenlere birebir.
5 Ocak 2010 Salı
Trinidad, Küba
Ne Zaman Gittik? Ocak 2010
Neler Okuduk? 1988'de Dünya Mirası listesine giren Sancti Spiritus bölgesinin gözbebeği Trinidad'da zaman 1850 yılında durmuş. 1514'te ilk kez Meksikalılar'ın geldiği söyleniyor bölgeye. 17yy.da İngiliz kontrollü Jamaika korsanlarının cenneti olmuş. 19.yy'da ise Haiti'den kaçan Fransız sığınmacılar Valle de los Ingenios vadisinde şeker kamışı üretimine başlamışlar. Şehrin şimdi gördüğümüz yapıları o zamanların şeker üretiminden kazandıkları paralarla yapılmış. Bağımsızlık savaşı sırasında şeker fabrikaları ve bitkiler yangınlarla küle döndükten sonra hala tam toparlanma sağlanamamış. 1950'lerden itibaren turizm açısından önem kazanan Trinidad'da Küba içi uçuşların yapıldığı bir havaalanı var. Araba ile 15 dakikada ulaşılabilen Playa Ancon Küba'nın güney sahilindeki en iyi kumlara sahip. Casilda, La Boca, Valle de los Ingenios ve Topes de Collantes günlük gezilerin yapılabileceği başlıca yerler.
Neler Gördük? Trinidad’ın arnavut kaldırımlı sokaklarına açılan rengarenk kapıları ve pencereleri olan evleri gördük ilk. Akşamları Casa de la Musica’da canlı müzik eşliğinde mükemmel salsa yapan Kübalılar’ı izledik. Eski bir Rus kamyonunun arkasında gittiğimiz Topes de Collantes’te kahve bitkilerini ve palmiye ağaçlarını yakından görerek tanıdık. Yeşil renkte, elli yaşlarında bir Plymouth’a binerek gittiğimiz Playa Ancon’da palmiye döşeli kumsalda bembeyaz kumlar ve masmavi bir deniz ile tropik bir tatil günü geçirdik. El yapımı resimlere, müzik aletlerine, takılara bakarken şehrin ara sokaklarında kaybolup yine de Plaza Mayor’a dönmeyi başardık.
Neler Yedik? Trinidad’da da casa particular (Casa Elda) adı verilen pansiyon tarzı yerde kaldığımızdan, ev sahibi Elda’nın bize hazırladığı yemekleri yedik. Yengeç, lokal balık, kızarmış patates ve muz, siyah fasülyeli pilav (Moros & Cristianos) ile taze meyve suları ki başta guava çok lezzetliydi. Ev sahibimizin sürprizi olan kendi elleriyle hazırladığı (keskin bir bıçakla temizleme, soyma ve doğrama) şeker kamışının tadına baktık. Paladares denilen ailelerin işlettiği lokantalar da güzel bir opsiyon yemek için; Sol & Son’un nefis tavuğu ve değişik atmosferine bir gecemizi ayırdık. Cristal ve Bucanero marka biralar mojito, rom ve diğer kokteyllere alternatif.
Gideceklere Öneriler: Öncelikle Viazul ile seyahat ediyorsanız Trinidad’a gidiş/ dönüşünüzü ayarlamak ve kalacak yer bulmak ilk işiniz olsun. Yoğun bir turizm var. Katılmak istediğiniz turlar varsa vardığınız gün onları da ayarlamalısınız. Çok sakin, küçük bir kasaba; ama çevresinde gezilecek epey yer mevcut. Plajlara en az bir günü ayırmalısınız; Playa Ancon'da gün doğumu ve batımı sineklere dikkat edin. Küba resmi bayrağında da yer alan Tocororo kuşunu görmek için en iyi yerlerden biri bölgedeki yabani parklar. Hava akşam ve sabahları çok serin ve genelde her yer açık hava. El sanatları ve müzikle ilgileniyorsanız, ara sokaklardaki sergileri gezmenizi öneririz. Gün içinde salsa dersi alıp, akşamları canlı müzik eşliğinde saatlerce pratik yapabilirsiniz.
Daha ayrıntılı bilgi isterim derseniz işte Küba günlüklerim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)