Sayfalar

21 Aralık 2010 Salı

Los Angeles



Ne Zaman Gittik? Aralık 2010

Devamı yakında...




7 Kasım 2010 Pazar

Haydarabad, Hindistan

Ne Zaman Gittik? Kasım 2010

Neler Okuduk? Muhammad Qulı Qutb Shah tarafından 1591'de Musi nehri kıyısına kurulan inciler şehri Haydarabad 2010 yılından itibaren en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip şehirlerin başında gelmekteymiş. Bunun başlıca nedeni ise Hussain Sagar Gölü'yle ayrılmalarına rağmen yakınlardaki Secunderabad şehriyle zamanla birleşmelerinden dolayı. Old city denilen tarihi şehir nehrin güney kısmında yer almaktaymış. Tropikal iklimi nedeniyle muson yağmurlarının görüldüğü şehre şimdilerde Cyberabad da deniliyormuş, çünkü Hindistan'ın IT yani bilgi teknolojileri merkezi olarak geçiyor.

Neler Gördük? Kalabalık. At arabaları, motorlu taşıtlar ve yayaların aynı yolu kullanması çok garibimize gitti ilk anda. Secunderabad'ta ordunun merkezi bulunduğundan daha modern bir yapıda eski şehre göre. Charminar ve Mecca Masjid görülmesi gerekli yerlerin başında. Kuzey ve güney Hindistan'ın birleşim yeri olan şehir kültürel farklılıkları da yansıtıyor. Özellikle Gachibowli denilen büyük şirketlerin merkezlerinin toplandığı yerde. Gelmişken Hint tapınağı da görmek isterseniz Birla Mandir ve Balaji en iyi örneklerden. Telugu ve Urdu dilleri bilmenize gerek yok eğer İngilizce biliyorsanız. Genelde tabelalar İngilizce.

Neler Yedik? Köri, köri ve köri. Büryani şehri de olarak bilinen Haydarabad'ta baharat kokuları çok hoşunuza gidebilir yeni tatlara açıksanız. Modern restoranlar için otelleri ve Secunderabad'ı tercih etmeniz gerek. Falooda en yaygın içecekleri.

Gideceklere Öneriler: Ne kadar modernleşmiş bir şehir olsa da eski şehirde görülen islami yoğunluktan ötürü giyiminize dikkat edin. İklimden ötürü Kasım-Şubat arası turistik gezi için en uygun zamanlar. Havaalanı şehre 22km uzaklıkta; fakat klimalı otobüsler sizi şehrin farklı bölgelerine götürebilir. Taksiler de pahalı değil. Şehri gezmek için yürümeyi ve taksileri seçmeniz önerilir. Araba kullanmak pek akıllıca olmayabilir. Hindu ve Müslüman kavgaları arada bir Charminar yakınlarında hala devam ettiğinden geceleri buradan uzak kalmak en iyisi.

23 Eylül 2010 Perşembe

Alaçatı, İzmir





Ne Zaman Gittik? En son Eylül 2010

Neler Okuduk? Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki kayıpları sonucu başlayan Balkan göçlerine dek Rum ağırlıklı nüfusu olan Çeşme’nin Alaçatı beldesi Rumların karşı adaya göçmeleri ve gelen müslüman Türkler’in Rumlar’ın boşattığı taş evlere yerleşmesiyle bugünkü halini aldı. İkinci dünya savaşına dek önemli bir ticaret limanı olan Alaçatı limanı, savaş sonrası kendi haline terkedildi. Şimdilerde ise sabit esen rüzgarı ile sörfçülerin buluşma noktası. 150 yıldır mimarisi, üzüm bağları ve değirmenleriyle bilinen Alaçatı son zamanlarda rüzgar sörfü ve tadı damağınızda kalacak kumrusu ile tanınmakta.

Neler Gördük? Alaçatı’ya son on senedir gitmeyenlerdenseniz gözlerinize inanamayacaksınız. Biraz Nevizade sokağı, biraz Yunan adalarının havası, İzmir’in sıcak halkı ve üzerine de bakımları yapılmış eski taş evleri dizdiniz mi, işte size her anından zevk alınacak bir yer. Sanırım yazmakla anlatılmayacak, görmeniz gerek. Bodrum, Kuşadası, Marmaris gibi önemli tatil merkezlerini turistlere kaptırdıktan sonra Alaçatı Avrupai görünümlü bir yerli malı. Eski yıkık dökük evleri yıkmadan, bakım ve onarımla ne kadar güzel bir yer yaratılabileceğinin kanıtı.


Neler Yedik? Alaçatı denince akla ilk gelen kumru olsa gerek. Hüseyin’den Şevki’ye ve daha birçok isme göre Kumru’cular dizilmiş Alaçatı ve Ilıca sokaklarına. Hergün yedim doyamadım tadına. Kafelerde taze limonatalar çeşit çeşit; isteyene lavantalı, isteyene güllü. Sakız Adası’nın yakında olmasından heralde sakızlı Türk kahvesi ve sakız likörü değişik tatlar denemek isteyenlere birebir.


Gideceklere Öneriler: Yaz ortası sıcağından kaçının. Haftasonları İzmir’den günübirlik veya tek gecelik gelenler olduğundan otelinizi önceden ayarlayın. Trafiği de gözününde bulundurun. Ilıca plajı’na uğramayı ve güzel renkli denizi ihmal etmeyin. Güzel fotoğraflar için de Alaçatı sokaklarında sabah erken veya akşamüzeri dolaşın. Belediyenin ücretsiz otoparkları mevcut tabii yer bulabilirseniz...








5 Ocak 2010 Salı

Trinidad, Küba




Ne Zaman Gittik? Ocak 2010

Neler Okuduk? 1988'de Dünya Mirası listesine giren Sancti Spiritus bölgesinin gözbebeği Trinidad'da zaman 1850 yılında durmuş. 1514'te ilk kez Meksikalılar'ın geldiği söyleniyor bölgeye. 17yy.da İngiliz kontrollü Jamaika korsanlarının cenneti olmuş. 19.yy'da ise Haiti'den kaçan Fransız sığınmacılar Valle de los Ingenios vadisinde şeker kamışı üretimine başlamışlar. Şehrin şimdi gördüğümüz yapıları o zamanların şeker üretiminden kazandıkları paralarla yapılmış. Bağımsızlık savaşı sırasında şeker fabrikaları ve bitkiler yangınlarla küle döndükten sonra hala tam toparlanma sağlanamamış. 1950'lerden itibaren turizm açısından önem kazanan Trinidad'da Küba içi uçuşların yapıldığı bir havaalanı var. Araba ile 15 dakikada ulaşılabilen Playa Ancon Küba'nın güney sahilindeki en iyi kumlara sahip. Casilda, La Boca, Valle de los Ingenios ve Topes de Collantes günlük gezilerin yapılabileceği başlıca yerler.

Neler Gördük? Trinidad’ın arnavut kaldırımlı sokaklarına açılan rengarenk kapıları ve pencereleri olan evleri gördük ilk. Akşamları Casa de la Musica’da canlı müzik eşliğinde mükemmel salsa yapan Kübalılar’ı izledik. Eski bir Rus kamyonunun arkasında gittiğimiz Topes de Collantes’te kahve bitkilerini ve palmiye ağaçlarını yakından görerek tanıdık. Yeşil renkte, elli yaşlarında bir Plymouth’a binerek gittiğimiz Playa Ancon’da palmiye döşeli kumsalda bembeyaz kumlar ve masmavi bir deniz ile tropik bir tatil günü geçirdik. El yapımı resimlere, müzik aletlerine, takılara bakarken şehrin ara sokaklarında kaybolup yine de Plaza Mayor’a dönmeyi başardık.

Neler Yedik? Trinidad’da da casa particular (Casa Elda) adı verilen pansiyon tarzı yerde kaldığımızdan, ev sahibi Elda’nın bize hazırladığı yemekleri yedik. Yengeç, lokal balık, kızarmış patates ve muz, siyah fasülyeli pilav (Moros & Cristianos) ile taze meyve suları ki başta guava çok lezzetliydi. Ev sahibimizin sürprizi olan kendi elleriyle hazırladığı (keskin bir bıçakla temizleme, soyma ve doğrama) şeker kamışının tadına baktık. Paladares denilen ailelerin işlettiği lokantalar da güzel bir opsiyon yemek için; Sol & Son’un nefis tavuğu ve değişik atmosferine bir gecemizi ayırdık. Cristal ve Bucanero marka biralar mojito, rom ve diğer kokteyllere alternatif.

Gideceklere Öneriler: Öncelikle Viazul ile seyahat ediyorsanız Trinidad’a gidiş/ dönüşünüzü ayarlamak ve kalacak yer bulmak ilk işiniz olsun. Yoğun bir turizm var. Katılmak istediğiniz turlar varsa vardığınız gün onları da ayarlamalısınız. Çok sakin, küçük bir kasaba; ama çevresinde gezilecek epey yer mevcut. Plajlara en az bir günü ayırmalısınız; Playa Ancon'da gün doğumu ve batımı sineklere dikkat edin. Küba resmi bayrağında da yer alan Tocororo kuşunu görmek için en iyi yerlerden biri bölgedeki yabani parklar. Hava akşam ve sabahları çok serin ve genelde her yer açık hava. El sanatları ve müzikle ilgileniyorsanız, ara sokaklardaki sergileri gezmenizi öneririz. Gün içinde salsa dersi alıp, akşamları canlı müzik eşliğinde saatlerce pratik yapabilirsiniz.

Daha ayrıntılı bilgi isterim derseniz işte Küba günlüklerim...


2 Ocak 2010 Cumartesi

Vinales, Küba




Ne Zaman Gittik? Ocak 2010

Neler Okuduk? Bir zamanlar Vinales vadisi birkaç yüz metre yükseklikteymiş. 100 milyon yıl önce yeraltı suları kireçtaşından oluşan zemini aşındırmaya başlamış pek çok mağara oluşturarak. Zamanla tepecikler çökmüş altındaki boşluklardan dolayı. Ardından günümüze kaya duvarlar kalmış mogote denilen. Kireçtaşı karst vadisi oluşumuna en iyi örnek Caverna Santo Tomas, adanın en büyük mağara sistemi. Mogoteler dışında, Vinales vadisi Dünya Mirası listesinde, doğa tutkunları için biçilmiş kaftan, bereketli topraklarında birçok sebze ve meyve bahçeleri ile tütün tarlaları var. Küba'nın en önemli tütün fabrikası yarım saat uzaklıkta Pinar del Rio yerleşim yerinde, ayrıca Küba'nın kuzey kıyısındaki plajlara günübirlik turlar da düzenleniyormuş.

Neler Gördük? Mogoteler arasında beliren uzun palmiye ağaçları ve kırmızı-turuncu topraklarda uzanan tütün tarlaları.Tek katlı baraka tarzı evlerin balkonunda mutlaka iki sallanan saldalye. Evrim teorisini tasvir eden dev kaya resmi Mural de la Prehistoria. At binen turistler. Yakın zamanda iki büyük kasırga atlatmasına rağmen hala yüzlerce çeşit bitki içeren botanik bahçesi El Jardin de Caridad. Tütün bitkileri kurutulan büyük tütün evleri. Küba'nın en iyi casa particularlarını ve misafirperver halkını.

Neler Yedik? Kaldığımız casa sahibi çok yetenekli bir aşçıydı. Bize birbirinden lezzetli tipik Küba yemekleri hazırladı her sabah ve akşam. Moros y Cristianos (siyah fasülyeli pilav), kızarmış muz, tatlı patates, yengeç, balık, kızarmış tavuk, tamal (mısır ve undan oluşan bir karışımın mısır yaprağına sarılıp pişirilmesi), mısır ve patatesli fasülye çorbası, papaya tatlısı, guava meyvesi, mohito, pina colada, Küba kahvesi, hindistan cevizi suyu bize tattırdıkları. Bizim de bayıldıklarımız.

Gideceklere Öneriler: Otel yerine casa particular'da kalın. Restoran yerine casa particular'da yeyin. Mogoteler arasında yürüyün, at/bisiklet binin ya da her saat başı bölgeyi dolaşan servisi kullanın. Hotel Los Jazmines'ten vadi manzarası izleyin. Yol üzerindeki Parque Nacional Vinales ziyaretçi evinden düzenlenen vadi turlarına katılın. Patio Del Decimista'da Küba'nın en güzel müzik gruplarını canlı dinleyin; İstanbul'a konsere gidenler bile var aralarında. Pinar del Rio'ya birkaç saatliğine gidip tütün ve rom fabrikalarını gezin. Akşam ve sabahları hava serin, kapalı mekan yok; sıkı giyinin. Vadide gezerken acıkma ihtimaline karşı abur cubur bulundurun yanınızda. Çok güvenli bir yer, Havana'dan sonra.

Daha ayrıntılı bilgi isterim derseniz işte Küba Günlüklerim...