Sayfalar

31 Aralık 2009 Perşembe

Havana, Küba



Ne Zaman Gittik? Aralık 2009

Neler Okuduk? İspanyollar tarafından 1514'de keşfedilen San Cristobal de la Habana, tarihte Fransız korsanlar ve İngiliz işgalcilere barınak olmuş. 1818'de İngiltere himayesinde Avrupa'ya şeker, kahve, rom ve tütün ticaretine başlayan şehir, 1950'lerde ise Amerika'dan gelen mafyalara kumarhane olarak hizmet etmiş ta ki 1959 Devrimi'ne dek. Fidel Castro yönetimindeyken dünyanın sırtını döndüğü şehir, eski, yıkık ve bakımsız görüntüsünü Dünya Mirası sokaklarıyla ve turizmden elde ettiği gelirle tekrar yenilemeye başlamış. Habana Vieja, Vedado ve Centro Habana olarak üç ana bölgeye ayrılan şehir Malecon sahilindeki dalgaların fotoğraflarıyla ve 50'lerden kalma Plymouth arabalarla dünyada tanınıyor.

Neler Gördük? Her daim sokakta olan Havanalılar’ın rengarenk çamaşırlarlarını okyanusa karşı kuruttuklarını, evlerinin pencere veya balkonlarından dışarı müzik yayını yaptıklarını, birçok cins köpek beslediklerini ve sokaklardaki köpek pisliklerinden de rahatsız olmadıklarını, oturup yemeğe ayıracak vakti içki içmeye, müzik yapmaya ve salsa dansına ayırmayı tercih ettiklerini, peso pizza, çikolata ve dondurma sırasında bekleşmelerini, sıraya girmeye verdikleri önemi, yaşadıkları koşullara rağmen rahat, neşeli ve sağlıklı olduklarını, boş vakitlerini Malecon’da geçirdiklerini, sokakta domuz çevirdiklerini, her karşılaştıkları kişiyle tokalaşmalarını, sokak aralarında beyzbol oynamalarını ve İngilizce bilmemelerine rağmen hemen herkesle anlaşabilme yetenekleri olduğunu gördük Havana’da.

Neler Yedik? Çok önemli ve zengin mutfakları olmamasına rağmen yenilen herşey yakın çevrede organik olarak yetişmekte. Çikolata müzesinde sırada bekleyip sıcak çikolata içtik. Hemen her girdiğimiz barda birbirinden farklı tatta mohito denedik. Coppelio dondurmacısında sıraya girip halkın en sevdiği dondurmanın tadına baktık. Sokak büfelerinden peso pizza, Hotel Nacional’de ananas suyu, Plaza Vieja’daki Taberna de la Muralla’da kendi ürettikleri biraların kokteylleri tavsiye edilir. Kahvaltılar ise geleneksel ekmek arası jambonlu peynir, meyve suyu ve kahveden oluşmakta. Paladar tarzı ailelerin işlettiği lokantalarda deniz ürünleri (yengeç) veya tavuk ile geleneksel yemekleri Moros y Cristianos (siyah fasülyeli pirinç) yanında kızarmış tatlı patates veya muz akşam yemeklerinin vazgeçilmeziydi.

Gideceklere Öneriler: Öncelikle Havana’nın alışveriş merkezleri, kahve dükkanları, restoranlar ve metrolarla dolu gelişmiş bir şehir olmadığını aklınızda bulundurun. Açılış – kapanış saatleri hatta günleri bile elinizdeki son basım gezi kitabından ya da turizm ofisinin verdiği bilgiden farklı olabilir. İnternet sayfaları kısıtlı internet erişiminden dolayı güncel olmayabilir, büyük ihtimalle değildir. Hava değişimi farklılıklar gösterebilir; plaja ayırdığınız gün fırtına kopabilir. Kısacası çok plan yapmadan gidin. Casa particular denilen halkın pansiyon gibi kiraladığı odalarda kalıp gerçek Küba hayatını öğrenin. Paladares denilen devletin değil de ailelerin işlettiği yerlerde yemek yeyin; servis, lezzet ve fiyat açısından çok daha iyi. Kübalılar gibi yapın; tatili aceleye getirmeyin, şartlar nasıl olursa olsun tadını çıkarın.

Daha ayrıntılı bilgi isterim derseniz işte Küba Günlüklerim...




30 Ağustos 2009 Pazar

İstanköy (Kos), Yunanistan




Ne Zaman Gittik? Ağustos 2009

Neler Okuduk?
Milattan önce 11.yy’dan itibaren tarih kayıtlarına geçen bu komşu ada, 1947’de İngiltere tarafından Yunanistan’a gönülsüzce terkedilene dek yaklaşık 400 sene Osmanlı İmparatorluğu topraklarındaymış. O nedenle yaklaşık 2000 kişi, nüfusun %20’si halen Türk kökenli. Beyaz evleriyle ünlü adada bir zamanlar Hipokrat’ın doğduğuna inanılmakta. Bu nedenle Hipokrat Müzesi ve Enstitüsü burada inşa edilmiş.


Neler Gördük? Bodrum’dan çıktığımız deniz yolculuğu yaklaşık bir saat içinde bizi sanki tekrar Bodrum’a geri getirdi sandık; ta ki insanlar konuşana dek... Meydandaki eski, bakımlı ve kullanılmayan cami, Hipokrat ağacı, eski bir bina içindeki kapalı çarşı, tarihi kilise, meydanlardaki kafeler, begonya çiçekleriyle beyaz boyalı evler ve barlar, uzun sahiller, yat limanı, hediyelik eşyacılar bize Türkiye sahillerini anımsattı. Sokakların daha temiz ve bakımlı olduğu gözlerimize çarpmadı değil malesef. Turistik trenler zamanı dar olanlar için güzel bir seçenek.


Neler Yedik? Deniz kıyısında bulunan çoğu restorandan Türkçe kelimeler işittik; Türklerin aşçılığı burada meşhurmuş. Damak tadımız oldukça benzer. Mezelerden ve sıcak olarak da musakka yedik. Bizim yaptığımızdan çok farklı; hamur içinde ve etli olarak pişiyor fırında. Porsiyonlar büyük. Mezeler bizimkilerden pek farklı değil, garson Türk çıkınca bir tabak da karpuz ikram etti.


Gideceklere Öneriler: Bodrum’dan ve Kos’tan sabahları günde tek sefer var karşılıklı. Dakik, rahat ve güvenli bir yolculuk. Türk vatandaşı olduğumuzdan pasaport giriş-çıkış epey meşakkatli ve uzun sürdü. Elbette schengen vizesi istiyorlar AB ülkesi oldukları için. Günübirlik gezi yeterli gelmeyebilir tüm adayı görmek isterseniz. Euro almayı unuttuysanız iner inmez bankamatik var meydanda.


25 Temmuz 2009 Cumartesi

Brüj, Belçika



Ne Zaman Gittik? Temmuz 2009

Neler Okuduk?
Çatıları, kanalları, bira ve çikolatasıyla ünlü bu güzel şehir 2000 yılından beri Unesco koruması altında bir dünya mirası olarak. Tarih boyu Romalılar, Vikingler, İskandinavlar, Flamanlar, Normandiler ve İngilizler’in etkileri altında kalmış. Kanallarla çevrili bu masal şehir ortaçağ boyunca sanatçılara, ticaretle uğraşanlara ve sürgün edilen aydınlara, siyasetçilere ev sahipliği yapmış. 2002 Avrupa Kültür başkenti seçildiğinde 30 yılda bitmesi öngörülen şehir bakımını ve güzelleştirilmesini 3 yılda tamamlamışlar; ve şimdi hak ettiklerini kazanıyorlar turizmden.

Neler Gördük?
Saymakla bitmez. Trenle vardığımız Brüj’de ilk Minnewater’ı gördük; huzur verici sakinliği ve romantikliğiyle. Beguinage’de huzara doyduk; kocaları savaşa giden, gidip de dönmeyen kadınların bölgesinde. Dijver kanalında sandalımsı bir araçla gezdirildik. De Halve Maan’da biranın yapımını öğrenip nefis Brugse Zot adlı imalatından içtik tur sonunda. Markt ve Brug meydanlarında insanları ve konserleri izledik. Dantel, çikolata, patates (fries) müzelerini es geçip güzel havanın da etkisiyle marketleri(Vismarkt-Flea Markt), ara sokakları ve kanal boylarını gezdik.

Neler Yedik?
Her iki adımda bir çikolatacıların olduğu yerde, elbette farklı ve her biri lezzetli çikolatalardan tattık. Simon Stevin Plein’deki Chocolate Line önerilir. 300 çeşit bira satan yerel kafesini arayıp bulup (‘t Brugs Beertje, Kemelstraat üzerinde) deneyebildiğimiz kadar farklı bira içtik. De Halve Maan’de kendi üretimleri Brugse Zot denenmeli. Birada pişen et ve midye önerilmişti okuduğumuz kitaplarda; elbette denedik. Her yer farklı soslarda midye yapıyor; ama bütçeniz ve damak tadınız için Markt meydanındakilerden uzak durup turist tuzağına düşmeyin...

Gideceklere Öneriler:
Haftasonları turist bolluğu ve pazar günübirlikçileri bu güzelim masal kenti sevimsiz bir kalabalıkla işkence yerine çevirebilir. Sokaklardaki küçük yerel dükkanlar gezilmeli; ama pazar günleri kapalı olmaları ihtimalini gözönüne alın. Kısacası Pazar gününü seçmeyin Brüj için. Geceleri sabaha dek çılgın eğlenceden ve gürültüden uzak durmak isterseniz Markt civarında otel aramayın. Brüj küçük bir yer yürüyerek veya bisikletle gezilebilir ve 2 günden uzun kalmak sizi sıkabilir. İnsanlar çok yardımsever ve hemen hemen hepsi İngilizce konuşuyor. İçme suyunu marketlerden satın almanizi ve bay-bayan tuvalet ayrımının genelde olmadığını hatırlatır, iyi yolculuklar dileriz.

31 Mayıs 2009 Pazar

Etna &Taormina, Sicilya


Ne Zaman Gittik? Mayıs 2009

Neler Okuduk? Taormina, Catania havaalanına bir saat uzaklıkta. Messina bölgesinin en turistik yeri. Yaz konserlerine de ev sahipliği yapan Antik Yunan Tiyatrosu, en önemli tarihi mekan. Sadece yayalara açık Corso Umberto 1 üzerinde ev yapımı limon sabunundan, dizaynir mücevherlere kadar herşeyi bulabilirsiniz. Etna manzaralı meydanları nefes keser, deniliyor. Tabii ki Sicilya'ya gelmisken Etna'yi; Avrupa'nın en büyük aktif volkanını görmemek olmaz.

Neler Gördük? Taormina'nın en turistik yer olmasının nedenini, gördüğünüzde siz de anlayabilirsiniz. Ünlü alışveris caddesi Corso Umberto 1 sonundaki meydanda saatlerce oturup vakit geçirebilirsiniz. Taormina'da güneş battıktan sonra her sokak her köşe, bara diskoya dönüşüyor. Gece hayatı Mayıs için bile hayret vericiydi. Taormina'ya gelip de Castelmola'ya uğramamak olmaz imiş. Zorlu bir tırmanış da, lokal otobüsler de sizi oraya çıkartır. Küçük bir dağ kasabası olan Castelmola'da kaleye vardığınızda enfes uçsuz bucaksız deniz manzarası sizi bekliyor. Bir zamanlar tepelerin arasından süzülüp yerleşim yerlerine dek inen alev rengi lav akıntılarının şimdilerde kuru simsiyah taşları üzerinde yürümek, eski kraterler etrafında dolaşmak tüylerinizi diken diken edecek. Kuzeyden ve güneyden Etna'ya çıkış var. Guneyi daha turistik, Zafferania Etnea üzerinden fünikülere binerek daha yüksek kraterlere ulaşabilirsiniz; kuzeyi ise daha cok trekkingciler tercih ediyor.
Neler Yedik & İçtik? Limoncello deniler limondan yapma alkollü içecek ve badem şarabı tadına bakılmasi gerekenler arasında. Cannoli (krema, krem peyniri ve meyveli) ve koni şekilli Arancini (dışı kızarmış pirinç, içi sebze veya tavuk ile doldurulmuş) Sicilya'ya has lezzetlerin başında geliyor. Deniz ürünleri fazla olmasına rağmen burada dondurma ve pizzanın tadı bir başka güzel.
Gideceklere Öneriler: Taormina sahiline yürüyerek inip Isola Bella adlı minik adasini gezip fünikülerle yukarı çıkmanızı tavsiye ederiz. Hediyelik eşya için önerimiz, seramikten yapma tabaklar. Etna'da hava şartları sahile göre daha çetin olduğundan (1900m) iyi bir çift ayakkabı ve yağmurluksuz gitmeyin. Lav taşından yapma eşyalara dokunmak ve lav toprağında yetişen üzümlerden üretilen Etna Rosso kırmızı şarabını tatmak hayat boyu bir kez karşınıza çıkacak bir şans.



Harita

21 Mayıs 2009 Perşembe

Battle, Hastings – İngiltere



Ne Zaman Gittik? Mayıs 2009


Neler Okuduk? 1066 yılında İngiltere tarihinin değişmesine neden olan bu savaş İngiltere ve Kuzey Fransa (Normandiya) arasında gerçekleşmiş. Tarihi bilgilere göre tam bu kasabada mücadele göğüs göğüse gerçekleşmiş. Fransızlar daha güçlü ve tecrübeli bir ordu ile saldırdıklarından ötürü savaşı şüphesiz kazanmışlar. Savaş ardından Normandiya generali William savaştaki kayıplar adına Battle Manastırı’nı (Battle Abbey) yaptırmış. Bir ek bilgi de ilgilisine; 17.yy’da bu bölge Birleşik Krallık’ın havai fişek üretim yeri imiş.


Neler Gördük? İlk bakışta İngiltere’nin herhangi bir yeşil, şirin kasabası gibi görünen Battle’da en önemli nokta Battle Abbey idi. İçeriyi gezmek istediğimizde interaktif audio turun, savaş alanını gezerken savaşı bir şekilde yaşama olanağı veren ödüllü bir tur olduğunu öğrendik. Savaş dışında, bölgenin o yıllardaki ekonomisini, kültürünü, halkın yaşayış biçimini gösteren çok sayıda belge ve resimler müzede sergilenmekte. Tarihe ve savaşlara meraklı olanlara hitap etmekte.


Neler Yedik? Civardaki publarda fısh & chips ile geleneksel İngiliz pub yemekleri ve tabii ki çeşitli bira, ale ve cider bulabilirsiniz.


Gideceklere Öneriler: Havanın yağışlı olmadığı gün tercih edilirse çok güzel vakit geçirilir. Yakınlardaki Eastbourne sahiline de uğramanız hafıf kısa bir yürüyüşle muhteşem manzaraya doymanız tavsiyemizdir.